Hallederiz, tarzında bir dünya görüşü olan İrfan, bize zeytinlikleri ve üzüm bağlarını gezdirirken, Barbaros'un merak ettiği noktalarda umduğumdan daha doyurucu cevaplar vermişti.
Kendisi de şarap imalatına girmek istiyordu. Aileden çiftçi olduğunu,
ziraat mühendisliği okuduğunu, yükseğini de tarım ekonomisinden yaptığını
anlattı. Üstelik evliydi ve sekiz yaşında bir kızı vardı.
“Bravo vallahi,” dedim, “şartlarını ne güzel
değerlendirmişsin.”
Barbaros da çalışkanlığını, özgüvenini, pratik düşünme
tarzını övdü.
Doğrusu İrfan'ın biraz mahcup olmasını beklemiştim;
övgülerimizi, bize kapalı tuttuğu bir odadan gülümseyerek kabul etti. Kendi
kendime, sahte bir alçakgönüllülük göstermemesini de takdir etmek lazım, dediysem
de kendimi ikna edemedim.
Öğlen yemeğine gitmek üzere arabayla İrfan'ı takip ettiğimiz
sırada, “şey gibi...” dedim Barbaros'a, “sanki... bir ayağı ayın karanlık
yüzüne basıyor gibi...”
Barbaros ne dediğimi anlamamıştı.
“Sağlam dikilmek için bacaklarını açarsın ya,” dedim, “işte
bir ayağı, ayın karanlık yüzüne kadar gitmiş... Gene mi olmadı?”
Barbaros eliyle, hatırın için olmuş olsun, işareti yaptı.