Deren’e gitmek üzere sabahleyin İstanbul trafiğinden çıkışımız çok uzun sürmüştü.
Kesin dönüş yapıncaya kadar, İstanbul'a gelişlerini lunapark eğlencesi olarak geçiştirmiş olan Barbaros, İstanbul'un artık kurallarını dayatıyor ve tam bir itaat bekliyor olmasına alışmaya çalışıyordu.
Yarım ağızla, “ben kullanayım istersen,” demiştim ama Barbaros kabul etmeyince rahatlamıştım; eski kafalı biri olarak başkasının aracını kullanmak beni tedirgin ediyordu. Bence Barbaros da eski kafalıydı ve araba kullanmayı kendi sorumluluğu olarak gördüğü için teklifimi kabul etmemişti.
Yolculuğun İstanbul'dan çıktıktan sonraki kısmı hem hızlı,
hem gayet güzel geçti.
Yol boyunca Trakyalı bulutları ve kır manzaralarını,
sonbahar soğuğunda rengi bir başka görünen gün ışığını, bir ucundan girip öbür
ucundan çıktığımız yerleşim yerlerinin birbirlerine nasıl benzediğini ve nasıl
da birbirlerinden farklı olduklarını seyrederek keyifli bir yolculuk yaptık.
Mavi Kulüp üyesi genç işadamı İrfan'la, Deren’in girişindeki benzincide buluştuk. İstanbul'daki bir şarap tadım etkinliğinde tanıştığı Barbaros'un, emekliliğinde zamanını, enerjisini ve tabii ki parasını gönlüne göre harcayabileceği bir iş kurmak istediğini öğrenen İrfan, öğlen yemeğinden önce bize birkaç zeytinlik ve üzüm bağı gezdirecekti. Öğlenden sonraki planda ayçiçeği tarlaları, biyoyakıt, şarap, zeytinyağı üretim evleri, bir tane de balık konservesi fabrikası vardı. Akşam da Mavi Kulüp’ün toplantısına katılacaktık. Bu kadar işe nasıl yetişeceğimizi merak ediyordum.
Ama Barbaros haklıydı, maksat fikir sahibi olmak, kendi işi
olan insanlarla tanışmaktı.
Tabii bu benim değil Barbaros'un maksadıydı. Çok şükür benim
bu yaştan sonra kendi işimi kurmaya kalkmayacak kadar aklım başımdaydı. Bu
düşüncemi Barbaros’a da aynen böyle söylemiştim. Çünkü bir düşüncem varsa, onu
ağzımdan çıkarmadan edemiyordum. Neyse ki Barbaros'un, her şeyle ilgili
söyleyecek bir şeyim olmasından şikâyeti yoktu. Aslında bu yüzden beraber Deren'e
gelmiştik; ne yapsam, ne söylesem, nasıl davransam beni anladığını hissettiğim
için.
Bir de, Barbaros'un ablası ve benim yazı işleri müdürüm olan Tomris Hanım, ertesi gün zaten Keçiseki’de olacağımı da bilerek, “sen de git, Deren'i bir gör,” dediği için.
Derginin hafta sonları gidip görüp gelmek için tavsiye ettiği sayfalara, Deren hakkında yazacaktım.
Böylece Mavi Kulüp davetinde Barbaros'un ‘artı bir’i oluverdim.