Counter Andrew McFeit'ten Aforizmalar *

Kimdir

Counter Andrew McFeit; (d. 1949 - )
Çiftçi bir babayla aristokrat bir annenin üçüncü çocuğu olarak Dublin'in kuzeyindeki Drogheda'da dünyaya geldi. Dublin'de saygın ve varlıklı bir noterin kızı olan ve ailesine karşı çıkarak bir taşralıyla evlenen annesi, beşinci çocuğunu doğurduktan sonra, zaten hep bozuk olan sinirlerine artık hiç hakim olamamaya başladı ve küçük Andrew noter olan dedesinin yanına gönderildi.

Çocukluğunu ve ilkgençliğini Dublin'de geçiren Counter Andrew McFeit, estetik düşkünlüğünü ve yaratıcılığını babasından, bozulmaya hazır sinirlerini ve bağlılık duymak konusundaki beceriksizliğini annesinden almıştı. Noter olan dedesiyle sürekli tartışma içinde geçirdiği ilkgençlik yıllarından sonra, sırf İngiltere ve İngilizler hakkında olumlu bir tek düşüncesi olmayan dedesine inat Oxford'da antropoloji okumaya başladı. İki sene sonra siyasi bilimler bölümüne geçti ve buradaki ikinci dönemini bitirince tarih felsefesi okumak istediğine karar verdi.

Yüzme takımında, tiyatro kulübünde, kampüs gazetesinde ve çeşitli öğrenci birliklerinde görev aldı. 23 yaşında üç aylık bir Avrupa gezisine çıktı. Bu gezide ziyaret ettiği katedralleri bir kitapta topladı (kitabı, gezinin masraflarını karşılamayı reddeden dedesine ithaf etmişti).  Kitabı Oxford bastı ama daha kitabın mürekkebi kurumadan öğrencisine okulla ilişiğinin kesildiğini bildirdi; Counter Andrew McFeit 25 yaşındaydı ve Oxford mezunu olmak uzun zamandır umrunda değildi. Londra'ya taşındı ve 50 yaşında Drogheda'ya yerleşinceye kadar burada yaşadı.

İlk romanı Köpeği Kim Saldı çıktığında, üç senedir İdrara Sıkışık adını verdiği köşesinde Daily Telegraph için yazıyordu. Bunu, Kraliçe Çaya Geldi (roman), Bu Hikâyeye Bir Cüce Lâzım (anlatı), Karabiber Tarih Yazıyor (inceleme), Belirsizlik Esastır Üçlemesi (Belki / Galiba / Bazen; roman), Horror Vacui (Boşluk Korkunçtur; deneme), izledi. Ayrıca takma adla, evinden çıkmayan obez bir dedektifin maceralarını anlattığı polisiyeler yazdı (Pesto Sosu, Koşer Değildi, Somonun Peşinde, Ciğerini Yiyeceksen Kazı Keseceksin). BBC'nin, Büyük Savaş'ın Kaybedeni: Avrupa (Medeniyetin Beşiği, Gür Sesini ve Otoritesini Kuzenine Nasıl Kaptırdı), belgeseline danışmanlık yaptı. Kendisinin, kimsenin talep etmediği bir hizmet sunmak, diye tanımladığı işinde çalışkan ve üretkendi. Fakat ancak 2002'de, Kim Olduğunu Biliyorum yayımlandıktan ve ortalığı birbirine kattıktan sonra şöhrete ve servete kavuştu.

Soğuk Savaş dönemindeki meşhur Oxfordlu gönüllülerinin devamı olduğunu ifşa etmesi önemli değildi. İdarecileri ve öğrencileriyle Oxford'un istihbarat sektöründeki faaliyetleri ve geçmişi bir süredir en yetkili ağızların bile reddetmediği bir gerçek olarak kabul edilmişti. Gürültü koparan asıl mesele Counter Andrew McFeit'in, Oxford'dan atıldıktan sonra kim olduklarını elbette söylemeyeceği iki kişiyle birlikte MI6'e danışmanlık yapan bir büro kurduklarını kitabında anlatması oldu. MI6 için istihbarat toplamak başkaydı (ki, İngilizlerin bunu bile kabullenmesi zor olmuştu), MI6'i yönlendirecek konumda olmak başka. Ayrıca McFeit ve arkadaşlarının bürosu 1987'den sonra MI5 için de kritik öneme sahip kararlar aldıkları görevler üstlenmişti. İngilizler artık bu kadarını da kaldıracak değildi.

İrlanda'da basılan ve yazarın gene dedesine ithaf ettiği Kim Olduğunu Biliyorum, ne bir kişi ne de bir kurum tarafından çürütüldü ama Kraliçe'nin savcıları dava üstüne dava açmaktan geri durmadı.

Counter Andrew McFeit iddianamelere ve basın yoluyla maruz kaldığı saldırılara kitapta söyledikleri dışında hiçbir cevap vermedi. Babasının çiftliğinde gözlerden uzak bir hayat sürüyordu. Peş peşe yeni baskılar yapan, pek çok yabancı dile çevrilen diğer kitapları eleştirmenleri de okurları da coşturmuştu. Dünya edebiyatının izlediği yol bir kere daha bir dâhiyle kesişiyordu. Öte yandan Counter Andrew McFeit, Kim Olduğunu Biliyorum gibi bir kitap yazmamış olsaydı, şimdi kimsenin yere göğe koyamadığı bu adamın kitapları belki de hiçbir zaman bu kadar büyük bir okur kitlesine ulaşamayacaktı. Bu yüzden bugün bile araştırmacılar Kim Olduğunu Biliyorum'un kurgu olup olmadığı konusunda tartışmaktadır. Counter Andrew McFeit'in donanımını ve yeteneğini dikkate alan uzmanlar da sistemin gedikleri ve dengeleriyle oynayan böyle bir yazarın bu kurguyu oluşturabileceğini belirtmiştir.

Kim Olduğunu Biliyorum'un ardından McFeit, seyahate çıkmadan yazdığı gezi kitabı Gitmedim, Görmedim, Yazıyorum'u yayımladı. Ardından, Çekirge ve Gergedan (roman), Bu Dansı Bana Lütfeder misiniz (radyo piyesi), İntikam Kaftanı (roman), İncinmiş Onur Anıtı (roman) geldi.

Yazar hâlen, babası öldükten sonra ağabeyinin idare ettiği çiftlikte yaşıyor ve yazmaya devam ediyor.

Aforizmalar

Yapacak daha iyi bir işi olmayanlar inat eder.

Her şey olabilirsiniz ama aynı anda iki yerde birden olamazsınız.

Güç ara sıra seni yoklar.
Bazen eliyle koymuş gibi bulur.
Bazen evde yoksundur.

Başkalarının korkak, haksız, düşüncesiz ve cahil olduğuna inanmak kadar kolay bir şey yoktur.

Âşık olmak kolay, âşık kalmak zordur.

Bir bulmacayı çözmek demek bulmaca gibi düşünmeyi öğrenmek demektir.

Işık vardı ama tünel yoktu.

Daha az düşün daha çok yaşa.

Geçmişin geçmiş ile bir ilgisi yoktur.

İnsan hayatla uzlaşamaz, çıkarları çatışır.

Budalalara saldırarak yücelemezsin.

Öğrenci yiyerek beslenen öğretmenler gördüm.

Türünün son temsilcisi olduğunu düşün. Neyi temsil ettiğini. İyi düşün.

Sen fare olduktan sonra seni tutacak çok kedi bulursun.

Her farenin bir kedi hikâyesi vardır.

Hayat üstümüze oynadığı oyunda zar tuttuğunu itiraf edecek.

Çirkinlerden korkacaksın. Mutlaka gizli silahları vardır. Hem de en az bir tane.

Şehir seni tükürür. Kasaba seni öğütür. Köy park vitesidir.

Her organın hafızası vardır. Kalp öfkeyi unutmaz. Ağız gülümsemeyi, eller çağırmayı, bacaklar diz çökmeyi hep hatırlar.

Kusursuzluk ancak uzaktan görülür; yakınlaştıkça her şey çürür

Var olmak için bütün şartları zorlayan ve imkânsızlıklara rağmen ortaya çıkan herhangi bir şeyin iyi niyetli olabileceğine nasıl inanayım.

Bazı şeyler bize verilse de bizim olmaz. Bazen bize veren öyle istediği için. Bazen sahip olmayı bilemediğimiz için. Bazen sakarlığımızdan.

Eşya acımasızdır. Çünkü bize sahip olma ve değer biçme duygularını hissettirir, üstelik bu duygulara alışmamıza neden olur. Eşya insanoğluna hiç acımaz.

İyi espri komik değildir.

Başkalarının yükünü üstüne alsan da onların yükünü hafifletemezsin.

Fısıltıyla konuşursak belki Tanrı bizi duymaz.

İnsan, kendi kendini köşeye sıkıştırabilen hayvandır.

İnsan susmayı bilmeyen hayvandır.

Bayağılaşmadan bayağılığa hükmedemezsin.

Eşitlik doğanın sevmediği bir durumdur. Eşitlik enerji üretmez. Eşitlenme çabası enerji üretir.

Korkuluk gibi yazıyor; cansız ama işlevsel.

Son dans hep kurtlarla edilir.

Her çirkin ördek yavrusu kuğuya dönüşecek kadar şanslı değildir.

Zaman şişman kadının aryasını dinlemez.

Kimse zamanla göz göze gelmek istemez.

Kaybetmeden değerini anlayamadığın herhangi bir şeyi zaten hak etmiyorsun demektir.

Söz uçar, ama uçmadan önce yapacağını yapar.

Düğümleri çözersin ve bir bakarsın ki elinde ne yapacağını bilmediğin bir iple kalakalmışsın.

Birini çok fazla düşünürsen onun kim olduğunu unutursun.

Vazgeçebileceğim şeylere sahip olmak beni hiç ilgilendirmedi.

Her ailede bir baş belası, her mahallede bir meczup, her konforda bir bezelye tanesi vardır.

Yönetmeyeceksen kriz çıkarma.
Yönetemeyeceğin krizi çıkarma.

İnsanlara nasıl davranacağımı düşünmem. Bırakırım, onlar bana nasıl davranacaklarını düşünsün.

Duygularını kasların gibi geliştirebilirsin ve iyi çapalar, sular, otlarını ayaklarsan düşüncelerini yeşertebilirsin.

Sürekli baştan başlayamazsın; bazen de devam etmen gerekir.

Aslında her şey çok hafiftir; üstüne oturarak onları biz ağırlaştırırız.

Hayat tesadüflerle doludur ve hiçbir tesadüf tesadüfî değildir.

Yeni kan getirmek istiyorsan önce eski kanı içeceksin.

Eleştirmenler, bir kitabı sevmenin bir insanı sevmekten daha kolay olduğunu bildikleri için eseri ve yazarı birbirinden ayırırlar.

Çok sevilmiş insanların sahip olduğu kendine güven kadar karşı konulmaz başka bir şey daha yoktur.

Kusursuz cinayete ecel denir.

Daha en başından bağırmaya başlarsan sonrasında ne yapacaksın.

Bazı insanlar hiç yaşlanmaz. Kendilerinden o kadar emindirler ki hayat onlara hiçbir şey öğretemez. Bu sayede de hep genç kalırlar.

Başkalarının ölümü bizim de öleceğimize kanıt olabilir fakat bizi buna ikna edemez.

Melekle göz göze gelince şunu sor: Sen hangisinin çetelesini tutuyorsun, günahların mı sevapların mı?

Ait olmadığın bir yerdeysen ya hafiflersin ya ağırlaşırsın. Yerini bulan, gerçek ağırlığına ulaştı demektir.

Çılgın biri kaybetmeyi ihtimal olarak görmez.

Mit ve gerçek arasında bir mecburiyet var. Hangisi diğerinin karşısında mahcup olacak? Gözünü önce hangisi kaçıracak; Tanrı mı oğlu mu?

İhanet ya mirastır ya mecburiyet.

Karşımızdakini söylememesi gereken bir şeyi söylemek zorunda bırakabiliriz. Ama mesele şudur: Biz bunu duymaya hazır mıyız?

Bu ne küstahlık! Hem yaşıyor hem hayattan zevk alıyor! Bu nasıl densizlik!

Hoş görmek Tanrıya mahsustur. Hiçbiri diğerinden üstün olmadığı için kullar birbirini hoş göremez.

Her incelik cezalandırılır. Kimsenin farklılığa tahammülü yoktur. Farklı olanların da en büyük özlemi diğerlerinden farksız olmaktır.

Herkesin kuantumla ilgili bir fikri var; önceden ne yapıyorduk bilmiyorum.

Hastalığın her türlü bulaşıcı; cebine, uykuna, mecburiyetlerine bulaşıyor.

İnsanlarla işim olmaz. Benim işim insanlıkla.

Adam olacak fırsatı varken vasat olmayı seçen birine nasıl saygı duyacaksın.

Anlamla barışmazsan eşyanın tehdidinden kurtulamazsın.

Tanrı hepimizi haklı çıkanların kibrinden korusun.

Bazı insanlar bazı şeylerin hayalini bile kuramaz.

Hayatı kazanmak için yaşayanlar şansa da bilimsel gerçekler kadar önem vermek gerektiğini bilir.

Kader bir ağ örer, kısmet de o ağa düşenleri yer; bir tür danışıklı dövüş.

Şanssızlığı yormak gerek.

Büyük ödülü kazanan artık oynamak istemez.