Aslında Semiramis Hanım'la bir tür iş görüşmesi yapacaktım.
Otobiyografisini yazıyordu ve ilk defa bu sefer, notlarıyla başa çıkmak için bir sekretere ihtiyacı vardı. Dostlarına tembih ederken, hayalet yazar değil, diye altını çizmişti. Neyi, nerede, nasıl yapacağına karar vermekte zorlanıyordu. Konu kendi hayatı olunca, olup bitenleri sıraya dizerken karşısına çıkan olasılıklar çatallanıp duruyordu.
“Yanımda kafası çalışan biri olsa iyi olur,” demişti.
Tomris Hanım bana bunları anlatırken, ünlü yazarımızın,
kafasının benden daha iyi çalışamayacağını anlayacak kadar kafası çalışan,
demek istediğini anladım.
Elindeki kâğıttan okuyan Tomris Hanım, “şöyle demiş,” dedi, “cümle
kurmayı bilmesi tercih nedenidir, fakat mutlaka, etrafında neler olup bittiğini
anlayacak bilinç seviyesinde olsun…”
Birbirimize baktık.
Karar vermekte zorlandığımı görünce, “bu kadın böyle,
biliyorsun,” dedi.
“Hayır hayır, onu düşünmüyordum,” dedim, “benden hoşlanmazsa
çok üzülürüm; kaldırabilir miyim, bilmiyorum.”
“Ha,” dedi Tomris Hanım, “sen halledersin.”
Kendimi sevdirmeyi mi, reddedilince bununla başaçıkabilmeyi
mi kastetmişti, anlayamadım.
Neşe Abla’ya anlattığımda, “bence Tomris’in ne kastettiği
çok açık,” demişti.
Gene anlayamamıştım.