Karşımıza bu kadar sempatik bir adam çıkmasını beklemiyordum.
Öncelikle, beni şaşırttığı için adama saygı duydum. Parmaklarının ucuyla değil
bütün avcuyla, hatta koluyla tokalaşmasını da sevmiştim. Patron olduğunu
gizlemeye gerek görmüyor, sahte bir alçakgönüllülüğün arkasına çömelmiyordu.
Herkes için bir lafı, bir bakışı, kafa sallayışı, şaplak atışı vardı.
“İrfan sizi yormuştur,” dedi, “Barbaros Bey'in aklını çelip
Deren'de iş kurmaya ikna edinceye kadar peşinizi bırakmaz.”
Gerçekten de yorulmuştuk ama çok güzel de dinlenmiştik;
Barbaros İrfan'ı, Deren'i ve Mavi Otel'i övdü.
Muzaffer Bey, “Mavi Otel bizim Münir'in işi,” diyerek, sanki
sihirbazlıkla kolunun altından çıkarıvermiş gibi yanında biten genç adamın
sırtına pat pat vurdu.
Münir ismini yıllardır duymadığımı düşündüm.
Hazır Mavi Otel'in müdürüyle de tanışınca araya girdim ve, “bizi
ağırladığınız için çok teşekkür ederiz,” dedim ve Muzaffer Bey'e dönüp ekledim,
“patron siz olduğunuza göre, müsaadenizle şunu da size takdim edelim.”
Kermes yararına bir bağış çeki uzattım.
Mavi Kulüp, yeni doğan ünitesine kuvöz almak için bir kermes
düzenliyordu. Barbaros bağış yapmanın güzel bir hediye olacağını düşünmüştü.
Fikir Barbaros'undu, para Barbaros'undu, çekin altındaki imza Barbaros'undu ama
benim vermemi istemiş, verirken de ikimizin hediyesi olduğunu belirtmişti.
Muzaffer Bey, “bizde patron Ayşegül Hanım, o ne derse o,”
diyerek çeki karısına teslim etti.
Hepimiz birbirimizi alkışladık.