Vahit Bey anlattı:
“Dedemler yedi erkek kardeş. Onların karıları, onların
çocukları, kolları sıvamışlar, sekilik yapıp tarla açmaya. Herkes gülmüş geçmiş.
Buraya hayvan mı girebilir, demişler, Öküzbaş’ın oğlu gibi yokuş aşağı
tekerlenir de denize düşünceye kadar durduramazsınız, demişler… O yıllarda
gurbete gidilirmiş. Köylük yerin adamı, gurbete gidip sefil olmayı marifet
bellemiş. Yanlış olmasın, illaki onların da bildiği bir şey vardır… Şehre
gidermişsin. Karıyı, çoluk çocuğu bırakıp şehirde iş tutarmışsın, fırıncı, ciğerci,
taş ustası, artık ne iş olursa. Dedemler gurbete gitmeyiverip de deli işine
sıvanınca, herkesin diline fıkra olmuşlar. Sayıca yamanız, diye anlatırdı dedem,
inadımız desen her birimiz on keçiye bedel…”
O anlattıkça içimde bir şey bumburuşuk oluyordu. Biz de yaşadığımıza hayat diyorduk…
Büyük Savaş’tan önce dönümlerce tarla açmışlar. Onlara
ağızlarıyla gülenler, bu sefer bıyık altından gülmeye başlamış. İçlerinden, biz
sizi miras kavgasına tutuşunca görürüz, demişler, bakalım kim kimi bıçaklayacak,
kim kimi kurşunlayacak, demişler, bak bize, azıcık aşım, ağrısız başım,
demişler, ufala ufala herkese birer yorgan kadar tarla kalınca ne yapacak bunlar,
demişler.
Vahit Bey burada acı acı gülüp kafasını sallayarak, kurban
olduğum Allah, işareti yaptı.
“Seferberlik, arkasından Millî Mücadele,” dedi, “yedi
kardeşin çoluğundan çocuğundan bir ablam kaldı bir ben. Ablam desen, fukara,
illetli… Anam bir gün beni sırtına bağlamış, bunun üstüne de kapıyı kilitleyip
çapaya gitmiş. Her gün şu saate kadar uyuyan çocuğun uyanıvereceği tutmuş.
Sonra işte bu zavallı korkudan, anam kahrından, bir daha şifa bulamadılar.”
“Öyle deme Vahit Abi,” dedi Ayşegül Hanım, “Hayriye Teyze’ye
bebek gibi baktı Fatma Abla.”
“Allah razı olsun Fatma'dan,” dedi Vahit Bey.
Öner Bey Vahit Bey'in sırtına iki şaplak attı ve, “Allah
senden de razı olsun Vahit Abi,” dedi, “Hayriye Teyze’yi de Fatma Abla’yı da
hep hoş tuttun; hepimiz şahidiz.”
İki kadını birden hoş tutmak dünyanın en zor işi olabilirdi. Cenneti garantilemişsiniz Vahit Bey, dedim. Şaka şaka, demedim. O kadar da değil.