Bir saat kadar yürüdükten sonra yağmur bastırdı. Hemen karşımdaki kahvenin, üstünü tenteyle örtüp dışarı attığı masalarından birine oturdum. Müdavimleri olan, herkesin birbirini tanıdığı eski zaman kahvelerinden biriydi. Müşterileri rahatsız etmek istemiyordum; yağmurun öfkesi dininceye kadar oturdum, cep telefonuma birkaç not aldım, bir orta kahve içtim ve kalktım. Hesabı öderken çocuğa, “kahveniz çok güzeldi, mangal ateşinde bakır cezveyle falan mı yapıyorsunuz,” dedim. “Makine kahvesi,” dedi çocuk. Neşe Abla olsaydı, safsın kızım sen, derdi, diye düşündüm ve şemsiyemi açıp yürümeye devam ettim.
Yağmur şemsiyede sakin sakin tıpırdarken, bir saat daha yürüdüm.
Uzayda hayat var mı, diye merak ediyorduk. Peki yan dairede
hayat var mı, biliyor muyduk?
Şu apartman girişindeki zillerden birine bassam, beni içeri
alsalar, yukarı çıksam, dairelerden birinin önünde dursam, o kapalı kapının
arkasında hayat var mıydı acaba…
Neşe Abla, “bir gezi yazısının girişi olarak pek başarılı
değil,” dedi.
“Pek başarılı değil, derken, yani başarılı ama az başarılı,
anlamında mı,” dedim.
“Hayır hayır, kötü olmuş, anlamında.”
Kebapçıda karşılıklı oturuyorduk. Birer iskender söylemiştik. Neşe Abla yanında kola içecekti; kahvaltıdaki çay dışında ve tabii içki içiliyorsa bir kadeh bir şey dışında, ben yemekle birlikte bir şey içmeyi sevmiyordum. Tabaklarımız geldikten ve üstüne tereyağı gezdirmelerini bekledikten sonra, etleri darmadağın etmeden, pideler görünecek şekilde araladım, Neşe Abla’nın, hiç dokunmadığı tabağına yanaştırdım.
“Şunların bir fotoğrafını çeksene,” dedim.
“Çok ayıp, pornografik fotoğraf çektirmeye utanmıyor musun?”
“Utanmıyorum,” dedim, “yiyecek fotoğraflarına pornografik
diyenler utansın.”
Neşe Abla bu konudaki fikirlerimi bildiği için kıs kıs
gülüyordu. Tabakların fotoğrafını çektikten sonra yemeye başladık.
“Yiyecek fotoğraflarını pornografik bulmuyor musun yani,”
dedi Neşe Abla.
“Buluyorum, buluyorum,” dedim, “ben ev fotoğraflarını da
pornografik buluyorum; insanların barınma güdüsünü kışkırtıyor. Hatta ulusal
kanallarda yiyecek ve ev görüntülerinin mozaiklenmesi gerektiğini düşünüyorum.”
“Abart sen de!”
“Neşe Abla,” dedim, “abartma, bir sanattır, ama bu, kötü
niyettir.”
“Yok artık!”
“Evet efendim, yiyecek fotoğraflarını pornografik bulmak
düpedüz kötü niyettir. Demek istiyor ki, sen bir fotoğrafa bakınca, bir
fotoğrafı fotoğraf yapan artık her ne ise onu algılamaktan acizsin. Fotoğrafı
ancak bir arzu nesnesi olarak görecek kadar ilkelsin. Bana diyor ki, o kadar
çapsızsın ki fotoğrafa bakan gözlerin, içgüdülerini tahrik etmekten öteye
gidemez…”
“Abartma sanatında tam bir ustasın.”
“Kardeşim,” dedim, “sen bir fotoğrafa bakınca onu yemek
istiyor olabilirsin. Nasıl oluyor da kendi yetersizliğinden yüz bulup benim
beğenimi aşağılamaya ve beni hor görmeye kalkıyorsun, ben ona kızıyorum.”
“Tamam, anlıyorum; ben sadece diyorum ki, biraz fazla mı
alınganlık ediyorsun…”
“Haklısın,” dedim.