Yazı İşleri / Çiytepe / Yedi


Neşe Abla pansiyonun fotoğraflarını çekmiş, dergi yazısında pansiyondan söz edeceğimizi söylemişti. “Dergi basar mı, çıkarır mı, o artık yazı işlerine kalıyor,” dedi, “ama ben, çektiğim fotoğrafların hepsini size vereceğim, istediğiniz şekilde kullanırsınız.”

Ev sahibemiz fotoğraflara bayılmıştı. Karşılığını ödemek için ısrar edince Neşe Abla, “siz rahat olun,” dedi, “dergi bana ödeme yapıyor zaten.” Derginin sadece kullandığı fotoğraflar için ödeme yaptığını söylemedi.

Ev sahibemiz, “o zaman ben size kahvaltıya pişi yapayım, çıkmadan yersiniz,” dedi.

Neşe Abla Arhavi yolcusu çiftle sohbet ederken ben de hemşire çocuklarla konuşmuştum. “Çocuklar, yol bir saat sürer, diyor,” dedim, “randevumuz dokuzda, en geç yedi buçukta çıkmak zorundayız.”

Ev sahibemiz, “pişer pişmez yemek gibi olmaz ama ben hazır eder yanınıza veririm,” diye son noktayı koydu.

Dergi, sabah saat dokuzda Çiytepe Cihanda Sağlık Terapi Merkezi başhekimiyle bir randevu ayarlamıştı. Ertesi gün de biyolog, zoolog ve taksonom olan emekli bir profesörü ziyaret edecektik; bize güvelerle ilgili incelemelerini anlatacaktı. Dergi iki randevuyu da aynı güne almak istemiş ama başhekimin ve profesörün aynı gün müsait olmadığı ortaya çıkmıştı.

Pansiyonda kalan iki hemşire de, 24 saat nöbet, 48 saat izin, hesabıyla çalışıyordu. Terapi merkezinin işleyişi, doktorlar, çalışanlar, hastalar hakkında sorular sorduysam da bir şey öğrenemedim. Zaten biraz toplu, sakallı olanı, yapabilse yüzüme bile bakmayacaktı; hem lisede hem de dört senelik üniversitede hemşirelik okuduğunu söylerken benimle göz göze gelmek zorunda kalmıştı ve bundan da hiç memnun kalmamıştı.

Oda arkadaşı olan ince yapılı çocuk da pek konuşkan değildi ama onun sessizliği sakin yaradılışından ileri geliyordu. Deneme süresiyle işe girdikleri gün tanışmışlar, iş durumları kesinleşinceye kadar aynı pansiyon odasını paylaşmaya karar vermişlerdi. İnce yapılı hemşire ev sahibemizi kastederek, “sağ olsun, bize güzel de bir indirim yaptı,” dedi. Sakallı olan, arkadaşı sanki bir devlet sırrını açık etmiş gibi rahatsız rahatsız bakmıştı.

Bizden bir zarar gelmeyeceğini, dünyalılarla dost olduğumuzu anlasın istiyordum. Dergiden söz ettim ve Çiytepe hakkında bir yazı yazmak için İstanbul'dan geldiğimizi anlattım. Tabii benim ayaküstü yakınlık kurma girişimim, çocuğun kaç yıldır şekillendirdiği dünya görüşünü değiştirecek değildi. Sadece belki duvarındaki bir çatlakta küçük bir çiçek açar, diye umuyordum. Oysa zamane gençleri psikolojiyi, sosyolojiyi, olacak şey değil ama ekonomiyi bile ters köşeye yatırıyordu. Dergi okumayı, dergi çıkarmayı, dergi yazısı yazmayı, dergi yazısı yazmak için buralara kadar gelmeyi, hatta İstanbul'da yaşamayı bile züppelik olarak gördüğünü hissettim. Ona kızamadım. Eralp aklıma gelmişti. İkisi birbirinin antiteziydi ve sonunda hayat ikisini de yoracaktı. Sonunda sakallı hemşire öfkesinden, Eralp tembelliğinden yorgun düşecekti.


önceki / GERİ / sonraki