Yazı İşleri / Çiytepe / Sekiz


Zamanında adına Çiytepe denmiş mütevazi bir dağın eteklerine kasaba, tepesine de Çiytepe Cihanda Sağlık Terapi Merkezi kurulmuştu. Yeme içme, konaklama, ulaşım gibi hizmet sektörlerindeki hareketlilik yılın on iki ayında da hız kesmiyordu. Şu cep kadar yerde iki ayrı araç kiralama şirketinin bayiliği vardı. Ev sahibemizin kızı da onlardan birinde çalışıyordu. Kadıncağız bana bakmış, kızını kastederek, “o da bekâr,” demişti. İkimiz için üzülüyor mu, yoksa akıllık ettiğimizi mi düşünüyor, anlayamamıştım.

Konuşmalar sırasında ev sahibemizin annesi köşedeki koltuğunda oturmuş, sessiz sakin örgü örmüştü. Arada bir başını kaldırıp yumuşak bir bakışla gülümsemek dışında bir tepki vermediği için, bizi duyuyor mu ya da anlıyor mu, fark edememiştim. Terapi merkezinin kasabayı nasıl hareketlendirdiğini konuşurken bize katıldı ve hediyelik eşya üretiminin ve pazarlamasının da yürüyüp gitmiş olduğuna dikkatimizi çekti.

Hiç aklıma gelmemişti. El işi kursları ve el işi atölyeleri iyi iş yapıyordu. Kadınlar örgütleniyor, evlerde örgü örüyorlardı. Sakallı hemşire kadının elindeki örgüyü, alt çenesini öne çıkarıp kaşlarını kaldırarak işaret etti ve, “sizinki de hediyelik mi,” diye sordu.

Kendisi hiç tanımadığı bir kasabada pansiyon köşelerinde sürünüyorken, kaç yıl ne zorluklarla okuduktan sonra, işe girmek için bile kendini ispatlamak zorundayken, şu bin yaşındaki kadın oturduğu yerden para kazanıyorsa, onun da yüzündeki hor görme ifadesi eşliğinde, adaletin bu mu dünya! diye haykırma hakkı doğmuş oluyordu.

Kadın hırka ve süveter örmüyordu; kadın, onun istikbalinin önüne engeller örüyordu. Çenesini öne çıkarıp kaşlarını kaldırarak örgüyü işaret edişindeki kabalıkla kadını utandırmak istiyor, yok eğer utanmıyorsa, hiç değilse suçluluk duymasını bekliyordu.

Bence kadın bütün bunların farkındaydı ve bacak kadar çocuğa pabuç bırakacak değildi. “Allah boş duranı sevmez evladım,” dedi.

Al işte!
Sakallı hemşire durduk yerde gözünü para hırsı bürümüş bir teyzenin evladı oluvermişti!

Kendi kendime onlara roller yakıştırmış, kafamda öyle bir senaryo kurmuştum ki, hemşirenin, “ben nereden senin evladın oluyorum teyze, ayrıca Allah gözünü doyursun,” dediğini, kendi çatısı altında annesiyle böyle konuşulmasına elbette seyirci kalmayacak olan ev sahibemizin ona kapıyı gösterdiğini, daha yeni tanıştığı halde, oda arkadaşını böyle bir durumda yalnız bırakmak isteyecek birine benzemeyen ince yapılı hemşirenin de onun peşi sıra pansiyonu terk edeceğini görür gibi olmuştum. Benim için onlar, iyi geceler, dileyip odaya çıkmamışlardı. Ev sahibesi kapıyı gösterdikten sonra eşyalarını toplarken cep telefonundan buldukları başka bir pansiyona gitmek için yağmur altında dolmuş bekliyorlardı. İnce yapılı hemşire için üzüldüm. Hayatı boyunca doğru olanı yapacak, doğru olanın her zaman doğru olmayabileceğini öğrenirken sırılsıklam ıslanacaktı.


önceki / GERİ / sonraki