Yazı İşleri / Çiytepe / On Üç


Çiytepe Cihanda Sağlık Terapi Merkezi'nden ayrıldığımızda, öğlen güneşi, gelirken gözümüzü alamadığımız manzaraya başka bir elbise giydirmişti ama dönüp bakacak halde değildik. Ne demişti Mazhar Fuat Özkan, deniz masmavidir ne güzel / ama insanlar görmez bazen.

Başhekiminin odasından ayrıldıktan sonra öyle tuhaf şeyler olmuştu ki, ne yaşadığımızı anlayabilmemiz için, bu saatte içme adetinde olmadığımız halde bir öğlen rakısına ihtiyacımız vardı.

İstanbul'dayken araştırıp peylediğim, bu sabah ev sahibemizin fikrini de aldığım lokantaya gitmek için, dün akşam Çiytepe'ye gelirken önünden geçtiğimiz sanayi sitesine doğru ilerliyorduk. Bir benzin istasyonu çıkışından döndük. Benzin pompalarından da park alanından da uzağa kurulmuş, arka cephesindeki verandanın altında bir uçurum uzanan lokanta, ahşap döşemesi üstünde yürüdükçe insanda sıla hasreti uyandıran gıcırtılar çıkararak bizi karşıladı. Gerçi Neşe Abla'nın iddiasına bakacak olursan, ben evdeki odamda uyurken bile sıla hasreti çekiyordum. Bir bakıma doğru söylüyordu; hepimiz bu dünyada misafirdik.

Neredeyse yer bulamıyorduk. Neyse ki hafta içi bu saatte çoğunluğunu mola vermiş yolcuların oluşturduğu müşteriler (acaba hastalara hasta diyemediğimiz gibi, müşterilere de misafirler mi demek gerekiyordu), masaları çabuk çabuk boşaltıyordu. Etrafa bakınırken, asık suratlı bir ana baba ve kafasını cep telefonuna gömmüş olan kızları kalktı, hemen masayı kaptık.

Duble yerine önce birer tek söyleyelim, dedik; bakalım zihnimiz mi açılacaktı yoksa aklımız iyice mi karışacaktı. Yanında köfte, beyaz peynir ve hindiba salatası sipariş ettik. Önden rakıları gönder gelsin, dedik. Ben cep telefonumu, Neşe Abla okuma gözlüğünü çıkaramadan rakılar geldi. Düşünceli garsonumuz beyaz peyniri de kapmış, aramıza koymuştu. Beyaz peynire zeytinyağı ya da kekik ister miydik? Koy aslanım, dedik ikisinden de koy. Koy da bizi gören her öğlen âlem yapıyoruz sansın.

Kadehlerimizi tokuşturup birer yudum aldık ama gene de rahatlayamadık. Kendimizi öyle bir durumda bulmuştuk ki, bu durum bizi bir sorumluluk altına sokuyor muydu, ona bile karar veremiyorduk.


önceki / GERİ / sonraki