Yazı İşleri / Çiytepe / On İki


Doktor Semih'i takip ederek, yemek salonlarının, toplantı salonlarının, tıbbi ve idari personel ofislerinin bulunduğunu öğrendiğimiz iki katlı ana binanın arka cephesine doğru yürüdük. Başhekimle görüşmeden önce, camdan cumbalı bir bekleme odasında oturduk. Tedavi merkezini seyretmeye doyamamıştık ki, sizi burada biraz bekleteceğim, diyerek gitmiş olan Doktor Semih geri geldi, başhekimin hemen yandaki makam odasına bizi buyur etti.

Başhekimin odasında, Ata'nın dev bir fotoğrafı vardı. Duvarlardan birini yerden tavana kadar kaplayan fotoğrafın ön tarafında, Ulu Önder bir beyefendiyle tokalaşıyor, arkadaki beş-altı beyefendi de, değil Atatürk'ün arkasında olsun durdukları için, Atatürk'ün kurduğu cumhuriyette Atatürk'le birlikte yaşayabildikleri için bile onları çok ama çok kıskandığımızı bilir gibi keyifle (hadi söyleyeyim, nispet yapar gibi) bakıyordu.

Başhekim, “babam,” dedi, “Çiytepe'de bir sağlık merkezi kurmak için Atamıza söz vermiş; ne mutlu ki bu sözü tutmak bana nasip oldu.”

Oturduk. Türk kahvesi, yanında çifte kavrulmuş ve su ikram ettiler. Başhekim ilk iş, neşeli bir samimiyetsizlikle aramıza bir mesafe koymuş, sadece onun tarafından bizimkine geçiş izni olan bir de sınır çizmişti. Sorduğumuz sorularla çok ilgileniyor, hiçbirini cevaplamıyor, aklındaki söylüyor, merak ettiğiniz başka bir şey varsa lütfen buyurun diye sıradaki soruya geçiyordu.

Neden sonra saatine baktı, anlayış seviyemizi değerlendiremediği için, eğer bu jesti bizi harekete geçirmeye yetmezse diye, masasının arkasında ayağa kalktı, kapıya doğru yürüdü. Görüşmemiz sona ermişti.

Vedalaşırken çok teşekkür ettik. Şimdi sırada tesisi dolaşmak ve fotoğraf çekmek vardı. Başhekim, dünyanın bir kaplumbağanın sırtında durduğunu, o kaplumbağanın da başka bir kaplumbağanın sırtında durduğunu, Büyük Patlama'nın bir kaplumbağa cenneti yarattığını söylemişiz gibi şaşkınlıkla bakıyordu. Baştan beri bizden sorumlu olan, başhekimin odasında bizimle beraber oturan, şimdi de beraber ayakta dikildiğimiz Doktor Semih'e döndü ve, “arkadaşlara söylemediniz mi,” dedi;:bu sefer şaşkın değil öfkeli görünüyordu.

Anladık ki hasta mahremiyeti gereğince tesiste dolaşmamıza da fotoğraf çekmemize de izin yoktu. Gene de içinde istemediğimiz kadar fotoğrafın ve bilginin bulunduğu taşınabilir bellekle ödüllendirilecektik.


önceki / GERİ / sonraki