Başka bir isteğimiz yoktu. Daha doğrusu, vardı da yoktu. Ben şahsen birilerinin bana akıl vermesini ve onun tavsiyesine uyusam da uymasam da yaptıklarımı sürekli onaylamasını istiyordum.
“Başka bir isteğimiz var mı Neşe Abla,” dedim; Neşe Abla cep telefonunun içine düşmüştü: “Neşe Abla!”
Okuma gözlüğünün üstünden boş boş baktı.
“Başka bir isteğimiz var mı,” dedim.
Neşe Abla bu sefer garsona boş boş baktı ve, “yok,” dedi, “sağ
ol.” Garson uzaklaşınca, “çocuğa bir yem atsam mı diye düşündüm ama vazgeçtim,”
dedi, “Sinan Sungur da buradaymış, yemeklerinizi de servisimizi de öve öve
bitiremedi, falan gibi bir şeyler...”
“Nasıl çıkmış fotoğraflar,” dedim.
“Gönderdim sana.”
Camekanlı koridor boyunca yürürken, cam cumbalı bekleme odasında otururken ve peluş oyuncakların arasında şamata yaptığımız sırada, Neşe Abla cep telefonuyla fotoğraflar çekmişti. Tedavi merkezini uzaktan seyrederken, alışkanlıkla cep telefonu kamerasını açmış, gene alışkanlıkla düğmesine basmıştı. Hatta sağlığın ne olup olmadığıyla ilgili fikirler felsefenin bir dalı haline geldi, diye atıp tuttuğu sırada Doktor Semih'in arkasından yürürken, sonradan seyredip dalga geçeriz diye bir de video çekmişti. Ana binanın girişinde ve daha sonra da pandayla ayıyı siper alıp gene cep telefonuyla çektiği fotoğraflarsa, bu sefer yasak olduğunu bildiği halde, yani alışkanlıkla değil kasıtlı olarak çektiği fotoğraflardı.
İkimiz de cep telefonumuza gömülmüş, fotoğraflar şimdi konuşmaya başlayacakmış gibi ne söyleyeceklerini kaçırmamak için dikkat kesilmiştik.
“Çok benziyor,” dedi Neşe Abla.
İnternetteki fotoğraflarında hep çok şık ve makyajlıydı. Neşe Abla'nın fotoğraflarında donuk, durgun ve solgun görünüyordu. Aslında Neşe Abla da onu görür görmez tanımıştı. Ana binanın girişindeki danışma bankosunda dikilirken bize doğru döndüğü an, yalnız dış görünüşünden değil, Adem'le Havva'dan beri insanları birbirinden farklı kılan, tavırlarına sinmiş, varoluş şekillerinden tüten, çamura da bulansalar silemeyecekleri ayrıcalıklı varoluş şeklini her haliyle belli etmesinden, ikimiz de onun, işadamı, girişimci, vergi rekortmeni, medya patronu ve bizim derginin de sahibi olan Sinan Sungur'un biricik kızı Sinem Sungur olduğunu şıp diye anlamıştık.